Alt sırt ağrısı, bireylerin günlük yaşamlarını negatif etkileyen önemli bir problemdir (Andersson ve ark., 1982; Frymoyer ve ark., 1983; Morris, 1985; Spengler ve ark., 1986). Etiyolojisi tam olarak bilinmemesine rağmen günümüzde hala en etkili tedavi yöntemi konusunda fikir birliği de bulunmamaktadır (Panjabi, 1992; White ve Gordon, 1982). Literatür açısından, omurga instabilitesi alt sırt ağrısının en temel ve önemli faktörü olarak gösterilmektedir (Nachemson, 1985). Spinal instabilite, anormal derecede büyük intervertebral hareketlerin ve iltihaplı nöral elementlerin sıkıştırılması veya gerilmesi kaynaklı görülmektedir. Ayrıca spinal instabilite, spinal segmentlerde önemli miktarda yoğunluğa sahip olduğu bilinen ligamentlerin, eklem kapsüllerinin, dairesel liflerinin ve uç plakalarının anormal deformasyonlarına neden olabilmektedir (Wyke, 1970). Spinal instabilitenin neden olduğu her iki durumda da, anormal derecede büyük intervertebral hareketler ağrı hissi verebilmektedir.
Knuttson (1944), spinal instabilitenin bir göstergesi olarak mekanik parametrelerin varlığını öneren ilk kişidir. Omurganın fleksiyondan ekstensiyona geçerken vertebranın anteriordan posteriora doğru kaydığını ve yer değiştirdiğini lateral radyografilerle görüntülemeyi başarmıştır. Literatürde, benzer şekilde alt sırt ağrısı olan kişilerin dejenere olmuş omurga değişiklikleri kaynaklı azalmış hareket fonksiyonları olduğu rapor edilmiştir (Pearcy ve Shepherd, 1985; Dvorak ve ark., 1981). Omurga kararsızlığının yönüne bakılmaksızın, omurga hareket aralığı ile ölçülen hem hipo hem de hipermobilitenin varlığı, spinal instabilitenin başka bir nedeni olarak düşünülmektedir (Kirkadly-Willis, 1983). Aynı zamanda, gövde fleksiyon, ekstansiyon ve lateral fleksiyon sırasındaki anormal derecede büyük hareketliliğin, hem in vitro bir modelde (Rolander, 1966) hem de bel ağrısı çeken hastalarda spinal instabilite belirtileri olabileceği ileri sürülmüştür (Dimnet ve ark., 1978). Seligman ve ark., (1984), aynı zamanda, dönme merkezi kavramını ve in vitro bir çalışmanın deneysel sonuçlarını kullanarak, bükülme/uzama sırasındaki dönme merkezlerinin yol uzunluğunun artmasının, spinal instabilitenin bir belirleyicisi olabileceğini ileri sürmüştür. Pearcy ve ark. (1983) bel ağrılı hastalarda fleksiyon/ekstansiyon hareketi sırasında kontrol grubuna (ağrısı olmayan kişilere) kıyasla lateral eğilme olduğunu gözlemlediler.
Spinal sistemin temel biyomekanik fonksiyonları; (a) vücut parçaları arasındaki hareketlere izin vermek, (b) yük taşımak ve (c) omuriliği ve sinir köklerini korumaktır (Panjabi, 1992; White ve Panjabi, 1990). Bu fonksiyonları gerçekleştirmek için omurganın mekanik stabilitesi son derece önemlidir ve bu nedenle de insan vücudu için temel öneme sahiptir. Spinal stabilizasyon sistemi, üç alt sistemi içermektedir. Pasif kas-iskelet sistemi; omurgaları, faset eklemleri, omurlar arası diskleri, omurga bağlarını ve eklem kapsüllerini ayrıca kasların pasif mekanik özelliklerini içermektedir. Aktif kas-iskelet sistemi, omuriliği çevreleyen kas ve tendonlardan meydana gelir.Sinir ve geri bildirim sistemi; bağ, tendon ve kaslarda bulunan çeşitli kuvvet ve hareket transdüserlerden (enerji aktarımı yapan özelleşmiş sistemler) ve sinir kontrol merkezlerinden oluşur. Bu üç farklı sistem birbirinden bağımsız olarak kavramlaştırılmalarına rağmen fonksiyonel olarak birlikte çalışırlar.
Stabilizasyon sistemin normal görevi, omurga duruşundaki değişiklikleri ve statik ve dinamik yükler nedeniyle anlık olarak değişen stabilite taleplerini karşılamak için omurgaya yeterli stabilite sağlamaktır. Omurga stabilitesini sağlamak için yukarıda belirtilen üç sistem kooperatif bir iş çıkarmaktadır. Pasif alt sistemin bileşenleri (örneğin ligamentler), omurganın nötral pozisyonu için önemli bir stabilite sağlamamasına rağmen hareket aralıklarının ucuna doğru, omurga hareketine direnç gösteren reaktif kuvvet geliştirme potansiyelleri bulunmaktadır. Aktif alt sistem kasları ve tendonları, spinal sistemin kuvvetini ve stabilitesini sağlamaktadır. Nöral alt sistem çeşitli transdüserlerden bilgi alır, omurga stabilitesi için özel gereksinimleri belirler ve aktif alt sistemin stabilite hedefine ulaşmasını sağlar. Bu alt sistemlerden birinin yaralanması, dejenerasyonu ve/veya hastalığı, spinal sistemin bozulmasına neden olabilmektedir. Omurganın dengeleyici sistemi, biyomekanik konseptin ana iki kas-iskelet sistemi ve bir sinir bileşeni içermektedir. Normal koşullar altında, spinal hareketlerin fizyolojik sınırları içinde ve normal spinal yüklere karşı, bu üç alt sistem oldukça koordine ve optimize hareket etmektedir. Omurgada, ayakta dururken (Nachemson ve Evans, 1968) vücut kütlesi tarafından sağlanan normal yükler vücut ağırlığının yaklaşık iki ila üç katıdır (140-210 kg). Dinamik durumlarda veya harici yükleri taşıma sırasında daha büyük yükler görülmektedir. Bu büyük yük taşıma kapasitesi, spinal sütunu çevreleyen iyi koordine olmuş kasların katılımıyla gerçekleşmektedir. Böylece, aktif alt sistemin (kasların) gerekli stabiliteyi sağlamadaki önemi iyi bir şekilde belirlenmiştir.
Pasif alt sistemin işlevsizliği, bağların fazla gerilmesi, halka şeklindeki yırtılma ve çatlakların gelişimi gibi mekanik yaralanmalardan kaynaklanabilir. Yaralanmanın kaynağı normal bir yapının aşırı yüklenmesi veya zayıf bir yapının normal yüklenmesi nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. Genel olarak, tüm bu faktörler pasif alt sistemin yük taşıma ve dengeleme kapasitesini azaltır. Aktif kas-iskelet sistemi, sinirsel kontrol ünitesine kas gerginliği bilgisinin doğru geri bildirimini sağlamak veya koordineli ve yeterli kas gerginliği üretmek için sinirsel komutları alma veya yürütme kabiliyetini bozabilir. Bu tür bir deformasyon, kullanım kaybından, hastalık veya yaralanmalardan oluşabilir. Sonuç olarak, omurilik sisteminin stabilite kapasitesi düşebilir. Omuriliğin stabilite kapasitesindeki bu düşüş, aktif kas-iskelet sisteminin ihtiyaç halinde pasif alt sisteme telafi edici yardım sağlama ve beklenmeyen dinamik veya anormal derecede büyük dış yüklere dayanma yeteneğini negatif etkileyebilir. Her seferinde istenen dengeyi sağlamak için, sinir alt sistemi, omuriliği çevreleyen her bir kastaki kuvvetleri sürekli ve aynı anda izleme ve ayarlama konusunda son derece karmaşık bir iş görmektedir. Eğer duruşta veya dış yüklerde bir değişiklik olursa, kas gerginliklerini yeniden dağıtmak için anlık kararlar alınması gerekmektedir. Duruş veya yükler dinamik olarak değişiyorsa, kütle, durağanlıklar ve hızlanmalar için ek değerlendirmeler gerektiren, görev çok daha karmaşık hale gelebilecektir (Panjabi, 1992).
Konunun anlaşılması için bir örnek verilecek olursa, bir veya daha fazla kasın istenmeyen bir şekilde ateşleme potansiyeli gösterilmektedir (çok küçük veya büyük kuvvet / çok erken veya geç ateşleme durumu). Bu durum, omurilik sistemi dönüştürücülerinden iletilen hatalı bilgilerden ya da kontrol ünitesinin kendisinin hatası nedeniyle görülmektedir. Böyle bir hata, aşırı kas gerginliğine neden olarak yumuşak doku yaralanması ve ağrıyla sonuçlanabilir. Bu mekanizma, günlük yaşantı sırasında dikkat edilmeden veya marjinal yüklerin söz konusu olduğu (örneğin, yerden bir parça kağıt alırken) durumlarda gelişen akut bel ağrısı görülme vakalarını açıklayabilir. Genellikle böyle bir olay, nöral kontrol alt sisteminin senkronizasyon kabiliyetinin maksimum seviyede görüldüğü, karmaşık bir manevra yaparken (örneğin, birleştirilmiş esneme, bükme ve bükme) meydana gelebilir.
Sonuç olarak, türümüzün karşılaştığı yaygın ağrılardan biri olan alt sırt ağrısı sorunsalı karmaşık alt sistemler ve dezavantajlı yaşam koşulları nedeniyle belirli bir süre daha gündemdeki yerini koruyacaktır. Egzersiz profesyonelleri, alt sırt ağrılı kişilerle çalışırken bu muhtemel mekanizmaları anlamaya çalışmalıdır.
Haftanın Mottosu
Hastalığa tutulmamak, hasta oIup da iyileşmekten daha iyidir. Erasmus