Günümüzün önemli ölümcül hastalıklarından olan kanser hemen hemen tüm toplumların yüzleştiği güncel bir problemdir. Kanser her ne kadar son on yıllar boyunca gündemimize girmiş olmasına rağmen, kanser gerçeği yaklaşım M.Ö. 3000’ li yıllara dayanmaktadır. Yapılan bilimsel kazılarda, ezoterik ve gizemli Mısır medeniyeti dönemlerinden kalma bir kemik kanseri türünün görüldüğü tarihe not düşülmüştür. Bu bulgu, kanser gerçeğinin sanılanın aksine oldukça eski tarihlere dayandığı gerçeğini desteklemektedir. Aynı zamanda, kanser kelimesinin epistemolojik açıdan kullanımı ile ilgili yapılan araştırmalar, ünlü yunan hekimi Hipokratın (MÖ, 460-377) “Carcinos veya Carcinomo” kelimelerini kullandığı ifade edilmektedir. Hipokratın bu kelimeleri seçmesinin nedeni kanserli hücrelerin yengecin kollarına benzemesi olduğu ön görülmektedir. Daha sonraları başka bir ünlü hekim Celsus (MÖ, 28-50) ilk kez latince kanser kelimesini telaffuz ederek literatüre katmıştır. Dünya tarihinin önemli hekimlerinden sayılan Romalı Galen ise kanseri “oncos – şişlik” kelimesi ile tanımlamış ve hala günümüzde kanser bilimine onkoloji, kanser uzmanlarına onkolog denilmektedir.
Dünya genelinde yapılan epidemiyolojik çalışmalar, 2018 yılında kanser vakalarının 17 milyon olduğu ve bu kanser vakalarının yaklaşık 9.6 milyonunun ölümle sonuçlandığını bildirmişlerdir. Kanser vakalarının son yılda yılda prevalansı retrospektif ve prospektif olarak incelendiğinde, 2004 yılında 12.7 milyon, 2012’ de 14.1 milyon, 2018’ de 17 milyon ve 2025 yılında 20 milyonu aşkın kanser vakasının görüleceği düşünülmektedir. Kanser görülme durumunun kıtalar açısından karşılaştırması yapıldığında, ilk sırada Asya, ikinci sırada Avrupa, üçüncü sırada Amerika, dördüncü sırada Afrika ve son sırada Okyanusya gelmektedir. Bu bağlamda, Asya ve Avrupa toplumlarının kansere yakalanma riskinin daha yüksek olduğu varsayılmaktadır. Bu noktada özellikle Asya toplumlarında kanser vakalarında görülen artışların en önemli nedeni olarak kötü hava kalitesi olduğu düşünülebilir.
2016 yılında yapılan bir akademik araştırmaya göre, Dünya’da tüm ölüm nedenleri arasında kanser her 100 bin kişide erkeklerde 188.8, kadınlarda ise 117.2 ile birinci sıradadır. Kanseri hem erkek ve kadınlarda kalp hastalıkları, serebro-vasküler hastalıklar takip etmektedir. Cinsiyet açısından kanser görülme durumu incelendiğinde, erkeklerde yaygın olarak, kolorektal (kalın bağırsak), Akciğer, Prostat, Karaciğer kanser türleri görülürken kadınlarda meme, kolorektal (kalın bağırsak), Akciğer, Rahim Ağzı ve Yolu kanser türleri sıklıkla deneyimlenmektedir. Kanserin yaş açısından incelendiği akademik araştırmalar, özellikle 40 yaş sonrası kanser vakalarında artışlar olduğunu 55-60 yaş aralığında ise en yüksek orana ulaştığı rapor edilmiştir. Başka bir ifadeyle, 40’ lı yaşlar kanser vakalarının görülmeye başladığı erken dönem ve 55-60’ lı yaşlar ise en hassas ve tehlikeli dönemler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kanser prevalansında yaşanan bu dramatik artışların nedeni olarak, iki temel faktör üzerinde yoğunlaşılmıştır. Bu faktörler, genetik yatkınlıklar ve epigenetik faktörlerdir. Literatür çalışmaları derinlemesine incelendiğinde, kanserin muhtemel nedeneleri arasında oldukça geniş bir spektrum olduğu görülmektedir. Bu faktörler;
- Genetizm
- Kronik İnflamasyon
- Obezite ve Diyabet (Diyabezite)
- Çevresel Toksinler
- Kötü Hava Kalitesi
- Sedanter Yaşam ve Hareketsizlik
- Zayıflamış İmmun Sistem
- Kötü ve Yetersiz Beslenme
- Yüksek Stress
Kanser önlemede etki mücadele stratejilerinin başında öncelikle günlük daha sonra yaşam boyu enerji gereksiniminin niceliği ve niteliği korunmalıdır. Enerji dengesi genel olarak iki başlık altında incelenmektedir. Bu faktörler enerji alımı ve enerji harcamasıdır. Modern toplumların yüzleşmek zorunda kaldığı en önemli sorunsallar enerji alımının fazlalığı ve hareketsizlik artışıdır. Bu durum, tipik olarak enerji dengesini olumsuz etkilemektedir. Bu noktada bir parantez, enerji alımı için açılmalıdır. Enerji alımının yüksek ya da düşük olması son derece önemli olmasına rağmen mutlaka besin türü ve besleyici özelliği de bir o kadar dikkat edilmesi gereken önemli unsurlardır. Günümüz toplumları yüksek kalorili yiyeceklere hiç deneyimlenmemiş ölçüde maruz kalmaktadır. Tam tersi olarak, hiç olmadığı kadar da hareketsiz yaşamaktadır. Bu gerçeklerden hareketle kanser ile mücadele de bu iki başlık üzerinde yoğunlaşmak oldukça etkili olacaktır. Peki bu aşamada nelere dikkat edilmelidir? Aslında bu sorunun cevabı oldukça basit. Bu soruyu iki başlıkla cevaplayabiliriz; a) Doğal, temiz ve sağlıklı beslenme (paketlenmiş ve işlenmiş gıdalardan uzak kalma) ve b) Fiziksel aktivite artışı ve düzenli egzersiz alışkanlığı.
Literatür incelendiğinde, kanser görülme durumunu etkileyen faktörlerin gerçekten kanser hücreleri üzerinde nasıl bir etki potansiyellerinin olup olmadığı merak edilen konuların başında gelmektedir. Bu soruya verilecek cevap evet ve biyodavranışsal faktörlerin kanser görülme potansiyeli geliştirme oranının yaklaşık %40 olduğu vurgulanmaktadır. Kanser geliştirme potansiyeli olan biyodavranışsal alışkanlıklar;
- Sigara Tüketimi (%19)
- Obezite (%7.8)
- Alkol Tüketimi (5.6)
- UV radyasyon maruziyeti (4.7)
- Fiziksel İnaktivite (%2.9)
- Kötü Beslenme (%1.9)
Yukarıda kanser hücrelerini arttırma potansiyeli olan 6 faktör ortadan kaldırıldığı taktirde kanser görülme potansiyelinde yaklaşık %42’ lik bir azalma olacağı ön görülmektedir. Bir diğer önemli soru ise kanser önleme aracı olarak etkin araçlar nelerdir sorusudur? Bu soruya rasyonel ve kanıta dayalı bir cevap oluşturmak gerekirse aşağıda belirtilen maddeler oldukça efektif araçlar olarak düşünülmektedir.
- Optimal Kan Şekeri Düzeyine Sahip Olmak
- Insülin Salınım Düzeyini Azaltmak
- Hb1Ac Değerin %5.5’ in Altında Tutmak
- Obezite Risk Düzeyini Minimize Etmek
- Fiziksel Aktivite Düzeyine Arttırmak (Vo2max= 35-40 ml/kg/dk)
Şu ana kadar kanser önleme stratejisi olarak neler yapılabileceği konularında son derece etkili stratejiler paylaşılmış olmasına rağmen, uygulanacak egzersiz ve fiziksel aktivitelerin nasıl reçete edileceği tam olarak netlik kazanmamıştır. Literatürde bu konu oldukça geniş bir aralıktadır. Bu bağlamda, kolay uygulanabilecek kanıta dayalı egzersiz reçeteleri hazırlayabilmek son derece önemlidir. Araştırmaların odaklandığı genel başlıklar uygulanacak egzersizlerin sıklık sayısı, yoğunluk, süre, hacim ve progresyon düzeyi gibi egzersiz bileşenleri belirlemek önemlidir. Kanser hastalarına reçete edilen egzersiz stratejileri; haftada 2-7 sıklık düzeyinde, yoğunluk olarak VO2maks’ın %35-75 düzeyinde, egzersiz süresi olarak 20-50 dk, egzersiz modalitesi olarak kardiyo ve direnç antrenmanları tercih edilebilir.
Sonuç olarak, kanser her ne kadar güncel bir hastalık olarak düşünülmesine rağmen oldukça eski bir tarihe sahip olduğu, kanser gelişimini etkileyen sınırsız sayıda faktör olabileceği gerçeği ve kanser gelişimini önlemede ve kanser hastalarının yaşam kalitesini geliştirmede epigenetik faktörlerin oldukça etkili olduğu anlaşılmıştır. Bu bağlamda, epigenetik faktörleri organize etmek önemlidir. Epigenetik faktörler arasında beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite düzeyi gibi biyodavranışsal faktörler iyi organize edilmelidir.
Haftanın Mottosu: “Değersiz insanlar sadece yemek ve içmek için yaşarlar, değerli insanlar ise sadece yaşamak için yer ve içerler – SOKRATES”