Prof.Dr. Muhammed Emin KAFKAS

SKOLYOZ (Idiopatik) SORUNSALINI ANLAMAK

Literatür incelendiğinde genel popülasyonda AIS görülme oranının yaklaşık %2.5 olduğu ve bu vakaların sınıflamasında ise >10 dereceden fazla bir Cobb açısına sahip olanların değerlendirildiği bildirilmiştir (Asher ve Burton, 2006; Weinstein ve ark., 2008). Kadınlarda idiopatik skolyoz (IS) görülme oranının daha fazla olduğu, her 4 kadından 1’ inde 10 dereceden büyük bir spinal eğriye sahip iken, her 5 kadından 1’ inde 30 dereceden büyük spinal eğri görüldüğü bildirilmiştir (Herring, 2002). Cobb açısı, Dr. John R Cobb (1948) tarafından spinal eğrilerin ölçülmesi ve değerlendirilmesi için kullanılmış ve bu tarihten sonra spinal eğrilerin açısı bu isimle adlandırılmıştır.

TAPER PERİYODU PARADİGMASI

Taper periyodunun temel amacı sadece antrenman hacminde bir azalma değil aynı zamanda güç gelişimini arttırabilme potansiyeli üzerinde durulmaktadır (Stone et., 2003). Taper periyodunun güç gelişimi arttırma potansiyelinin rasyonel açıklaması olarak özel nöromuskular adaptasyonlara neden olabileceği düşünülmektedir.

YÜZYILIN AÇMAZI: SEDANTER YAŞANTI (OTURMA)

Bazı uzmanlar tarafından, fiziksel inaktivitenin (sedanter yaşantı), türümüzün karşılaştığı yüzyılın en büyük tehdidi olduğu iddia edilmektedir. Sedanter yaşantı kavramı, son zamanlarda sıklıkla karşılaştığımız bir kavram olarak göze çarpmaktadır. Bu noktada sedanter yaşantı kavramının nasıl anlaşılması gerektiği sorunsalı cevaplanması gereken önemli konulardandır. “Sedanter Yaşantı; 1.5 MET enerji seviyesinin altında gerçekleştirilen tüm aktiviteler” olarak karşımıza çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle, evde ve işte oturma, araba sürme ve seyahat etme ayrıca 1.5 MET düzeyinin altındaki tüm aktiviteler olarak düşünülebilir.

OBEZİTE GERÇEĞİ

Leptin direnci (OBEZİTENİN RASYONEL NEDENİ);obezite probleminin anahtarı olarak düşünülebilir. Obez ve aşırı kilolu olan kişilerin en önemli sorunu olarak düşünülmektedir. Bu şu anlama geliyor, obez ve aşırı kilolu kişiler leptin açısından yetersiz değil, leptin yeteri/fazla olmasına rağmen leptin dirençleri var. Başka bir ifadeyle, salgılanan leptini hipotalamus tanımadığı/göremediği (bozulan leptin reseptör geçirgenliği) için sürekli açlık hissi ve enerji depolamanın artması (oburluğun kaynağı) ve devamında hareketsizliğin gelişmesi (enerji harcamasının azalması-tembellik) gösterilmektedir.

SPORCU KALBİ PARADOKSU

Kardiyak odaların (karıncık ve kulakçık) duvarlarında oluşacak kalınlaşma kanın pompalanma düzeyinde artışlara neden olabilecektir. Bu noktada bilinmesi gereken önemli konulardan biri sol ventrikülün sağ ventriküle göre tüm vücuda kan pompalayabilmek için daha yüksek kan basıncına sahip olması ve böylece daha fazla duvar kalınlığına sahip olacağı kanısıdır. Bir fiziksel aktivite sırasında periferel (uzak/lokal) kan basıncında artışlar görülmektedir.

DALLI ZİNCİRLİ AMİNOASİTLER

Dallı zincirli aminoasitlerin (DZAA) etki mekanizması incelendiğinde, egzersiz kaynaklı protein yıkımı ve serum kas enzim aktivitesinin azalmasına ayrıca antikatabolik hormon yanıtının indüklenmesine yardımcı olması bildirilmektedir (Chandler ve ark., 1994; Bloomstrand ve ark., 1991; Coombes ve McNaughton, 1995). Literatürde bazı araştırmalar özellikle yoğun antrenman dönemlerinde DZAA kullanımının protein yıkımını azaltarak YVA atışına neden olacağını savunmaktadır (Kreider …

DALLI ZİNCİRLİ AMİNOASİTLER Read More »

GLUTAMİN

İskelet kasında ve kanda en bol bulunan aminoasit olan glutaminin özellikle sağlıklı bağışıklık ve gastrointestinal (mide-bağırsak) fonksiyonlar üzerine katkıları bulunmaktadır. Vücuttaki glutamin seviyesinin özellikle yoğun egzersizlerle azalacağı ve böylece egzersiz kaynaklı inflamasyon seviyesinde artış olacağı vurgulanmaktadır (Parry-Billings ve ark., 1992; Kargotich ve ark., 1996; Kreider, 1998). Çünkü glutamin, kreps siklüsünün bir ara maddesi olarak T hücre proliferasyonu ve fonksiyonlarının başarısı için gereklidir (Carr ve ark., 2010). Bundan dolayı, egzersiz öncesi glutamin tüketimi pro-inflamatuar sitokin salınımını azaltmaktadır. Sitokinlerin baskılanma mekanizması, epitelyal sıkı bağlantılı protein kompleksinin stabilizasyonu (epithelial tight junction protein complex) yoluyla egzersiz kaynaklı gastro-intestinal geçirgenliğin önlenmesi ve periferik mono-nükleer kan hücrelerinin pro-inflamasyon yolağında nükleer faktör kappa beta (NF-kB, doku hasarına neden olabilir) hücrelerinin baskılanması süreciyle açıklanmaktadır (Zuhl et al., 2014). Bu hücresel yanıtlar, hem periferik mono-nükleer kan hücrelerinde hem de intestinal epitelyal hücrelerde ısı şok protein-1 ve 70 (HSP-1 ve HSP 70, hücrelere koruma sağlayan ısıya, bunalımlara, virüslere dayanıklı proteinler) yolunun düzenlenmesiyle ilişkilidir (Dokladny ve ark., 2013).

PROTEIN

Direnç antrenmanları sonrası tüketilen özel besin ve takviyelerin (nitrojen içeren bileşikler) net pozitif protein dengesini olumlu etkileyeceği ve anabolik etki yapacağı rapor edilmektedir (Campbell, 2011). Aynı zamanda literatür incelendiğinde, direnç antrenmanı yapanların protein takviyesi tüketmelerinin hem akut dönemde (Dangin ve ark., 2003; Tipton ve ark., 2007; Paddon ve ark., 2006) hem de uzun dönemde (kronik / 6-12 hafta) hipertrofik etki için hayati rol oynadığı bildirilmiştir (Burke ve ark., 2001; Cripp ve ark., 2006; 2007).

DİRENÇ ANTRENMANI: AKUT VE KRONİK HORMONAL YANITLAR

Direnç antrenmanlarını takiben anabolik hormonların salınımında artışlar olabileceği vurgulanmaktadır. Literatürde birçok çalışma hipertrofik etkiye sahip direnç antrenman türleri ile büyüme hormonu salınımı arasında güçlü ilişkiler olduğunu göstermektedir (Goto ve ark., 2005; Hakkinen ve Pakarinen, 1993; Pierce ve ark., 2006; Takano ve ark., 2005; Takarada ve ark., 2000). Bu nedenle, hipertrofik etkiye sahip direnç antrenmanları sonrası artan H+ birikiminden kaynaklanan asidoz artışının kas içi meta-botropik reseptörler (ökaryat hücrelerde membran reseptörü) tarafından uyarılan kemo-refleksler aracılığıyla büyüme hormonunun salgısında artışlar olduğu düşünülmektedir (Loenneke ve ark., 2010; Viru ve ark., 1998). Benzer şekilde, dolaşımda IGF-1 hormonu seviyesinde hipertrofik tipte yapılan direnç antrenmanları sonrası artışlar olabileceği savunulmaktadır (Kraemer ve ark., 1990, 1991).

HİPERTROFİDE HORMONAL YANITLAR (INSULIN)

Hipertrofide endokrin hormon sekresyonu (salınımı) son derece önemlidir. Hipertrofik yanıt üzerinde hormonal cevabın oldukça önemli olduğu bilinmektedir. Bu noktada hipertrofik cevabın hormonlar açısından açıklanması konunun anlaşılmasına önemli katkılar sunacaktır. Endokrin hormonlar vücutta bazı bezler tarafından üretilen ve kan içine salındıktan sonra sarkolemma üzerinde veya sarkoplazma içinde bulunan hedef reseptörlere taşınmaktadır. Anabolik hormonların bazal konsantrasyon düzeyinin iskelet kaslarının hem rejenerasyonunu hem de büyüme durumunu etkilediğine dair oldukça güçlü kanıtlar göze çarpmaktadır