Sedanter Yaşantı, Egzersiz ve Kardiyovasküler Sağlık

Paylaş

Dünyada birçok önde gelen toplum sağlığı organizasyonu ve örgütü bulunmaktadır. Bu organizasyon ve örgütler arasında, Dünya Sağlık Örgütü, Amerikan Kalp Derneği, Amerikan Kardiyoloji Koleji ve Amerikan Spor Hekimliği Koleji gibi kurumlar sayılmaktadır. Bu tanınmış örgütlerin ortak olarak deklare ettikleri konular arasında sedanter yaşantının bireylerin negatif sağlık sonuçları ile karşılaşma potansiyellerinin yüksek olacağı gerçeğidir. Bu noktada,  sedanter yaşantının nasıl belirleneceği sorusu, bu örgütler tarafından 1.5 MET (Görevin/işin metabolik karşıtı) ve altından yapılan işler olarak gösterilmektedir. 1.5 MET altı işler genellikle oturma ve uzanma olarak kategorize edilmektedir. Bu örgütlerin ortak deklarasyonlarından bir diğeri de uzun oturma ve hareketsizliğin önlenmesi gerektiğidir (Trembay ve ark., 2017; Lavie ve ark., 2019). Bu noktada, tüm bu örgütler haftalık fiziksel aktivite ve egzersiz süresini 150-300 dk/hafta olarak refere etmektedir (US Department of Health and Human Sciences, 2008).

2000’ li yıllardan öncesine dayanan sedanter yaşantının muhtemel etkilerini araştıran çalışmalar, lipoprotein lipaz aktivitesinde azalmaların (trigliseritlerin hidrolizinden sorumlu enzim) görüleceğini vurgulamaktadır (Bey ve ark., 2003). Aynı zamanda, fiziksel inaktivitenin daha moleküler düzeyde gen aktivitesini de olumsuz etkileyeceği vurgulanmaktadır. Bu araştırmalarda, sedanter bireylerin iskelet kas hücrelerinde PGC-1a(mitokondiriyal yapı ve fonksiyon anahtar düzenleyicisi) ve SIRT-3 (PGC-1aekspresyon artışı sağlar) gibi gen aktivitesinde düşüşler olduğu iddia edilmiştir (Joseph ve ark., 2012). Benzer şekilde, sedanter bireylerin artan serbest radikal miktarları DNA hasarı ve mutasyonuna neden olarak mitokondrial bozulmaların görülmesine ve sonuç olarak iskelet kas kalitesi ve fonksiyonunda bozulmalara neden olabileceği ifade edilmektedir (Lavie ve ark., 2019). Literatür incelendiğinde, günde 7 saatin üzerinde oturan bireylerin yemek sonrası kan glikoz ve insülin seviyelerinin daha az oturan ve hareketli olan kişilere göre daha yüksek olduğu rapor edilmektedir (Pulsford ve ark., 2017). Şaşırtıcı bir şekilde, uzun oturmaların arasında kısa aralar vermenin veya düşük yoğunluklu kısa fiziksel aktiviteler yapmanın anti-inflamatuar ve anti-oksidan yolların düzenlenmesini sağlayan gen ifadelerini (bu gen ifadeleri özellikle nikotinamid N-metiltransferaz aktivitesini geliştirerek glukoz taşıyıcı 4 translokasyonları düzenlemektedir) arttıracağı bildirilmiştir (Latouche ve ark., 2012).

Literatür açısından ortak kanılardan ve en önemlilerden bir tanesi sedanter yaşantı ile kardiyovasküler hastalıklardan kaynaklı ölüm oranı arasında güçlü ilişki olduğudur (Physical Activity Guidelines Advisory Commitee, 2018). Bu kanıyı destekler nitelikte, Kanada’ da 12 yıl boyunca 17013 yetişkin üzerinde takip edilen bir araştırmada oturma süresi ile kardiyovasküler hastalıklardan kaynaklı ölüm oranları arasında oturma süresinin son derece etkili olduğu bulunmuştur. Gün boyu oturanlarla oturmayanların karşılaştırıldığı başka bir araştırmada gün boyu oturan kişilerin kardiyovasküler hastalıklardan kaynaklı tüm ölümlerde %54’ lük yüksek riske sahip olduğu rapor edilmiştir (Katzmarzyk ve ark., 2009). Avustralya’ da yürütülen bir araştırmada günde 2 saatin altında televizyon izleyenlerle 4 saatin üstünde izleyenlerin karşılaştırıldığı desende 4 saat ve üzeri televizyon izleyen kişilerin kardiyovasküler hastalıklardan kaynaklı ölüm risk oranlarında %45 ila 80 arasında artış olduğu rapor edilmiştir (Dunstan ve ark., 2010).

Ekelund ve ark. (2016) tarafından 1.005.791 kişi üzerinde yapılan bir araştırmada sedanter yaşantı ve fiziksel aktivitenin kardiyovasküler hastalık kaynaklı ölüm riskleri araştırılmıştır. Araştırma sonucunda, fiziksel aktivite ile (orta yüksek fiziksel aktivite) kardiyovasküler hastalık kaynaklı ölüm riskleri arasında ters ilişki olduğu belirlenmiştir. Ayrıca çalışmada, oturma süresinin artmasının kardiyovasküler hastalık kaynaklı ölüm risklerinde artışlara neden olabileceği de vurgulanmıştır. Literatür incelendiğinde, haftalık toplam fiziksel aktivite süresinin 35.5 MET değerinden (günlük 60-75 dk orta yoğunluklu egzersiz) yüksek olması gerektiği tavsiye edilmektedir (Ekelund ve ark., 2016).

Fiziksel inaktivite prevalansı, son yıllarda giderek batılı toplumlarda yaygınlaşmaktadır. Fiziksel inaktivitenin dünya genelinde yapılan bir araştırmada, %10 kolon kanserine, %10 göğüs kanseri, %7 Tip 2 diyabet, %6 koroner kalp hastalığı gibi bulaşıcı olmayan hastalıklara neden olabileceği rapor edilmektedir (Lee ve ark., 2012). Ayrıca, 2008 yılında tüm dünyada fiziksel inaktivite kaynaklı görülen prematüre ölümlerin 5.3 milyon olduğu rapor edilmiştir. İlginç bir regresyon çalışması sonucuna göre, fiziksel inaktivitenin önlenmesi dünya nüfusunun yaşam beklentisinin 0.68 yıl artacağı iddia edilmektedir (Lee ve ark., 2012). Fiziksel inaktivite, bozulmuş glikoz metabolizması ve kardiyovasküler hastalıklar gibi metabolik bozukluklarla ilişkilendirilmektedir. Aynı zamanda, tip 2 diyabetin çocuk ve gençler arasında dramatik bir şekilde artmasının nedenleri arasında besin değeri düşük kalori değeri yüksek olan besinlerin tüketimi ve sağlıksız yaşam tarzı gösterilmektedir (Saunders ve ark., 2018).

Literatür açısından, fiziksel inaktivite ve kalp damar sağlığı ilişkisi oldukça merak edilen konular arasındadır. Fiziksel olarak inaktif olan kadın ve erkeklerde, arteriyel gerginlik ve azalmış endotel dilatasyon gibi faktörler kardiyovasküler hastalığın güçlü prediktörleri arasında gösterilmektedir. Boyle ve ark., (2013) yaptıkları araştırmada, günde 10000 adım üzeri yürüyen bireylerin 5000 adım ve altı yürüyen bireylere göre daha yüksek popliteal arter akış dilatasyonuna sahip olduğu bildirilmiştir. İnaktif kaynaklı, reaktif oksijen türlerinin üretimi ve uzaklaştırılması arasındaki imbalans durumu antioksidan savunma sisteminin bozulmasına ve böylece endotel nitrik oksit sentezinin ayrışmasını arttırmaktadır. Bu tür anomaliler azalmış nitrik oksit bioyararlınımı ve artmış süperoksit üretimi sonucu oluşmaktadır (Moreau ve Özemek, 2017). Fiziksel inaktivite kaynaklı uzun dönem endotel fonksiyon anomalileri vasküler uyum azalmasına ve genel olarak kardiyovasküler sağlığın (sol ventrikül üzerinde görülen artmış yük baskıları) olumsuz etkilenmesine neden olabilmektedir (Borlaug ve Kass, 2011; Borlaug ve ark., 2013). Arteriyel uyum ve fonksiyonun başarılı bir şekilde sürdürülmesi veya yaşla birlikte oluşabilecek uyum ve gerginlik bozulmalarının önlenmesi için haftada 4-5 sıklıkta yaşam boyu egzersiz katılımının önemi vurgulanmaktadır (Bhella ve ark., 2014; Seals ve ark., 2008). Egzersiz katılımı, mRNA gen ifadesinde (ekspresyonunu) artışlara neden olabilecek sarkoendoplazmik retikulum kalsiyum ATP transportu yoluyla kalsiyum taşınımını arttırmaktadır (Buttrick ve ark., 1994; Wisloff ve ark., 2009). Aynı zamanda düzenli egzersiz katılımı, C-reaktif protein gibi sistemik inflamasyona neden olma potansiyeli yüksek olan dolaşım markırlarını azaltarak inflamasyon kaynaklı miyokard fibrozu (kalp kasında sertleşmeye neden olan bağ doku artımı) ve disfonksiyonu önleyebilir (Stewart ve ark., 2007). Ayrıca, periferik damarlarla ilgili olarak düzenli egzersiz katılımı, mitokondrilerde reaktif oksijen türlerinin üretiminin azalmasına, antioksidan savunma sistemi fonksiyon gelişimine ve mitokondriyel disfonksiyona neden olabilecek bölünmelerin azalmasına yardımcı olacaktır (Gioscia-Ryan ve ark., 2016).

Haftanın Mottosu:

                    “Yürümek oldukça iyi bir egzersiz türüdür. Kendini her zaman daha uzağa yürümeye güdülemelisin”